Bir önceki yazımda genel olarak In Nomine evrenini ve en önemli kavramlar olan Resonance ve Dissonance kavramlarını klavyem döndüğünce açıklamaya çalışmıştım. Şimdi ise işin civcivli kısmına, yani ırklara giriş yapacağız. İlk yazıyı okumadıysanız önce onu okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum fakat eğer okuyup da “bir halt anlamadım kardeşim ne diyorsun?” dediyseniz, sabırla okumaya devam ediniz ki devam ettikçe kavramlar daha net oturacaktır.
Melekler için Tanrı’nın Senfoni içindeki enstrümanları derken sanatsal olmaya çalışmıyordum. Gerçekten bir Senfoni var ve gerçekten varlıklarıyla Senfoni’yi koruyan ve Tanrı ile Yaratılanlar arasında köprü kuran melekler aslında onu oluşturan ve besleyen korolar olarak adlandırılabilir. Fakat melekler de ayrı ayrı doğalara sahipler ve Senfoni içinde farklı resonancelarla yani tınılarla var oluyorlar. Melekler Tanrı’nın, Senfoni’nin ve kendi doğalarının koyduğu kuralların hizmetkarıdır. Bu ne demek? Her gördüğünüz meleği “enem ne kadar da şirinsin, ne kadar da iyisin bebişsin sen!” diye sevmeyin demek. (Ha bence hiçbirini öyle sevmeyin, benim ödümü koparıyorlar) Neden bu kadar tedbirli konuştuğumu, ırkların detayına girdiğimizde daha net anlayacaksınız ve bence bana hak vereceksiniz. O zaman Seraphim ile başlayalım!
Küçük bir not: Bir melek ırkı altındaki “Resonance” başlığı o meleğin doğasını ve karakterini, “Dissonance” başlığı ise nelerin onun doğasına aykırı olduğu ve yapıldığı takdirde Senfoni’de uyumsuzluk yaratıp başını derde sokacağını gösteriyor.
Seraphim: The Most Holy (En Kutsal)
Bu arkadaşlardan daha evvel birazcık bahsetmiştik, hadi ayrıntılı bir şekilde tanıyalım onları. Seraphlar Cennet’in yalan detektörleridir ve Melek Korosu’nun en kutsal ve üst mertebesinde bulunurlar. Seraphlar gerçeğe o kadar derinden ve tutkuyla bağlıdır ki yalan söylemeyi bırakın söyleyen birinin yanında durmak bile onlar için rahatsız edicidir. Henüz ne kadar kutsal ve doğruluğa saplantılı olduklarını anlamadıysanız şu minik ayrıntıyı belirtelim; Cennet’te önemli her olay, onay gerektiren her terfi (Ki en önemlisi wordbound olmaktır, bunu sonra konuşacağız) veya verilecek her ceza aslında bir yerde Seraphlar Konseyi’nin onayından geçer. Aslında herkesin kaderi Seraphların elindedir denebilir, Tanrı’yı saymazsak ki kendisi pek ortalarda görünmüyor. Kendileri çok kutsal ve high level oldukları için insanlarla iletişim kurmaktan veya dünyada dolanmaktan pek hazzetmezler. Ama el mahkum çünkü Seraph da olsanız sizden büyük Archangel var.
Resonance:
Seraphların resonance’ı yani kendi doğalarının onlara verdiği yetenek, ölümlü veya ölümsüz herkesin gözüne bakarak yalan söyleyip söylemediğini anlamasıdır. Celestial dahi olsanız bir Seraph’ın karşısında yalan söylerseniz onun kulaklarını hafiften çınlatmış olursunuz ki, eğer size gücü yetiyorsa, sizi tanımak güzeldi. Gerçi kendisi yalancı bir pisliğe dokunup elini kirletir mi emin değilim ama bence bir Seraph’ın karşısında yalan söylemeyin.
Fakat işin ilginç yanı Seraphlar da biz de biliyoruz ki gerçeklik ve doğruluk subjektiftir. Ancak mutlak gerçeklik evrenseldir. Bu epistemolojik bilgiyi sizinle neden paylaştım? Diyelim ki bir Seraph bir insan üzerinde resonance’ını kullandı ve onun yalan söyleyip söylemediğini merak ediyor. İnsana dedi ki,” Şu gördüğün çim ne renk?”. Normal bir çim olduğu düşünülürse verilecek doğru cevabın “Yeşil” olması beklenir. Fakat adam “Kırmızı” diyor, ve bu Seraph’ta bir tını yaratmıyor. Yani adam doğru söylüyor. Hepinizin beyni bir mıncıklandı değil mi? Aslında nedeni çok basit, adam renk körü olduğundan çimin kırmızı olduğuna “inanıyor” ve onu öyle “görüyor”. Bu da demek oluyor ki Seraph’lar çoğu zaman kurbanlarının doğru olduğunu düşündüğü şeyi doğru olarak görürler. Eğer kurbanın kendisi yalan veya yanlış söylediğini bilmiyorsa, bu Seraph’a da doğru olarak tınılanacaktır. Tabi bunların hepsi zara bağlı olarak değişebilir. Eğer yüksek bir zar atılırsa kurbanın gerçeği, evrensel gerçeklik, kurbanın neden yalan söylediği, iç ve dış motiveleri ve geçen öğle yemeğinde ne yediği bile öğrenilebilir.
Dissonance:
Bu kısmı tahmin etmesi kolay aslında. Seraph’lar asla, asla ve asla yalan söylemezler. Yalan söyleme becerileri yoktur demiyorum, var ama yalan söylemek kendi doğasına o kadar aykırı bir şey ki bu onu gerçekten çok zorlar ve tabi ki akordu bozuk kemandan çıkan iç gıcırdatıcı ses kadar berbat bir dissonance yaratır. Aynı zamanda en yüce hizmetkarlar olduklarından kutsal görevlerinin aynı kutsallıktaki sırlarını koruyabilmek için stratejik demagoji ve yanlış yönlendirme alanında oldukça iyidirler. Konuyu öyle bir değiştirirler ki beyniniz renk körü adam örneğinde olduğundan 5 katı daha fazla mıncıklanır. Seraphlar yalan söylememelerinin yanı sıra yalan söylediğinden haberdar oldukları (yani herkes) birinin yanında durmak da onları rahatsız eder ki özellikle yalanı söyleyen bir melekse, Seraph’ın sert ve kınayan bakışını üstünde hissetmesi an meselesidir. Fakat eğer Seraph bu yalanı açığa çıkarmanın kendi başına veya görevinin başına bir zeval getireceğini düşünürse sessiz kalacaktır. Sonuçta yalanı söyleyen o değil, ona ait olmayan yalan dissonance yaratmaz. Eğer yeterince önemli bir yalan söylemediyseniz ve kimliğini açığa çıkarmaktan korkmadığı bir ortamdaysanız geçmişler olsun, muhtemelen ifşa edileceksiniz.
Yanda görmüş olduğunuz karizmatik(!) abimiz Dominic, Archangel of Justice, yani Adaletin Başmeleği. Kendisi bir Seraph, ki bunu kapüşonunun altında parlayan gözlerinin sayısından da anlayabilirsiniz
Seraphlar genelde kendi cinsleri dışında pek sevilmezler. Gerçeğe ve kutsiyete duydukları saplantılı tutku onları garip durumlara sokabilir. İki tarafın da garip bir durumla karşılaşmaması adına bir Seraph’a “Bu elbise beni şişman göstermiş mi?” diye sormayın. Çünkü size olabilecek en düz ve sert biçimde doğruyu söyleyecektir. Bu sert doğruculuk özellikle Mercurian’ların yani doğuştan diplomat olan ve insanları en çok seven ırkın hiç hoşuna gitmez. Bu nedenle bu ikisini pek iyi anlaşırken göremezsiniz. Seraphlar gururlu ve zariftir, bunu insan vessellarında da görürsünüz. Vesselları genelde ince, uzun, kemikli ve karakteristik yüz hatlarına sahiptirler.
Sonuç
Yazımı burda bitireceğim fakat bitirmeden evvel diğer angel ve demonları tanırken de bize yardımcı olacak çok önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Her celestial bireyin bir corporeal yani dünyevi vesseli yani vücudu vardır. Dünyada yürürken birinin – dost, üşman veyahut da hiçbir şeyden haberi olmayan bir insanın – celestial bedenini görüp “Aa evet gökyüzünde süzülen 6 gözlü mor bir yılan görüyorum şu an!” dememesi için kendilerine kılıf yapıyorlar diyelim. Bu kılıflar da genelde insan vücudu baz alınarak yapılıyor çünkü bir kunduz olarak Los Angeles’ta takılmak pek efektif olmayabilir. Aslında, görevine de bağlı şimdi. Ben bunu bir düşüneyim. Siz de o zamana kadar dissonance’tan uzak durun! Yoksa sizi Cherub gibi avlarım! (Yazar burada bir sonraki yazının Cherub’larla ilgili olduğunu anlatmaya çalışıyor)