In Nomine, Derek Pearcy tarafından tasarlanan ve 1997’de Steve Jackson Games tarafından yayımlanan fantastik rol yapma oyunudur. Çoğunlukla Hristiyan mitolojisini kaynak alan bu sistemde iyi ve kötünün bildiğimiz anlamları sorgulanıyor ve bu ikiliğin hizmet ettiği büyük resmi de içeren alternatif bir evren yaratılıyor.
Overtür
Ve Tanrı Senfoni’yi yarattı dırırırımmm. Dalga geçtiğime bakmayın, Senfoni şakaya gelmez. O evrenin temelidir. Gördüğümüz bildiğimiz yaşayan evrendeki her canlı hatta cansız nesne Senfoni’nin içinde var olmuştur. Senfoni yaratılışın devamlılığını sağlayan uyumdur. Gezegenlerin yörüngesinde dönmesinden tutun da sizin bugün akşam yemeğinde Meksika mutfağını tercih etmenize kadar her şey Senfoni içinde bir varlık gösterir.
Tanrı Senfoni ve yaratılanlar arasında aracı ve enstrüman olmaları için melekleri yarattı. Meleklerin Senfoni’de özel bir yeri vardı, onlar Tanrı’nın yarattıklarını korumakla yükümlüydüler. Yaratılışları gereği her meleğin Senfoni ve yaratılış içinde bir konsepte derinden bağlılığı vardı. Meleklerin görevlerini yerine getirmek adına yaptıkları her hareket bir virtüözün elinden çıkan notalar gibi temiz ve netti. Melekler özverinin ve sadakatin yaradılışa yansımış suretleriydi.
Eh, her güzel şey gibi bu sorgulanamaz uyum da, melekler arasında çıkan minik bir isyan sonucu sona erdi. Minik derken, Cehennem’in yaratılması ve semavi anlamda iyilik ve kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olan bir isyan ama yani işte… Meleklerin Kutsal Korosu içinde belli bir grup “Sabahtan akşama kadar Senfoni de Senfoni, bana mı Senfoni abicim?!” diyerek isyan ettiler. Kendilerini bu kadar adadıkları Senfoni’nin sadece Tanrı’ya ve yaradılışa hizmet etmesi canlarına tak etmişti artık. Onlar bu yeni uyumsuz ve bencil doğalarını kabul edip Senfoni’nin nimetlerinden bir parça alabilmek uğruna savaştılar fakat sadık olanlar (Bkz. Biz Sadık Olanlarız) sayıca fazlaydı. Savaş sonunda Senfoni’yle bağları kesildi ve onlar için yaratılan çorak ve leş bir araziye, Cehennem’e sürüldüler. Bu meleklerin “düşüşü” ibretlik bir sahne olarak tüm meleklere, kutsal saflıklarının sonsuz olmadığını ve her an bozulabileceğini hatırlatmaya devam ediyor. Düşmüş melekler yani Demonlarsa, valla onlar varsa yoksa Rock n Roll demek isterdim ama onlar da Senfoni’nin kendi ideallerine hizmet etmesini sağlamak için bazı planlar yapmaya devam ediyorlar.
Resonance
Senfoni her yerde ve her şeyde mevcut ve her celestial (semavi) varlığın yaratılış özellikleriyle Senfoni içinde bir yeri var, ama büyük ama küçük. Bir celestialin varoluşu kendisinin “resonance”ı yani Senfoni içindeki tınısı, yankısıdır. Yaylılar grubu yayla çalınır, üflemeli çalgılar, evet iyi bildiniz, üflenir; Seraphlar doğruları söyler Ophanite’ler hiperaktiftir… Bunlar enstrümanların doğal halidir. Fakat resonance sadece varoluşu değil aynı zamanda bu şekilde var edilmenin mantıksal sonucu olan yetenekleri de simgeler. Bunları sonraki yazılarımda daha ayrıntılı anlatacağım ama bir örnek verelim: Seraphim. Seraphlar kutsal koronun en üst mertebesindeki meleklerdir ve özellikleri doğrucu olmalarıdır. Seraphların resonance’ı bir yaratığa, celestial veya corporeal (dünyevi), baktıklarında doğru söyleyip söylemediğini bilmektir. Ne kadar iyi bir zar attıklarına bağlı olarak objektif, subjektif, global ve universal doğruya ulaşmaları da mümkündür. Bu yeteneklerini kullanmaları doğalarının bir uzantısı olduğundan Senfoni içinde bebeksi bir yaylı çalgı melodisi oluşturur. Alan memnundur satan memnundur gözleyen hayli hayli memnundur.
Dissonance
Resonance bölümünde midemizde oluşan kelebeğimsi arkadaşları kusmaya başlayabiliriz çünkü zurnanın zört dediği yerdeyiz. Genel temamızın ikilik olduğunu düşünürsek bu kelimenin anlamını tahmin etmek zor değil. Doğasına aykırı davranan celestialler Senfoni içinde akordu bozuk enstrümanlar veya “Bir tek dileğim vaaağağağar” diyen detone abimiz gibi berbat ötesi bir uyumsuzluk yaratır. Buna da “dissonance” deriz. Aynı örnek üzerinden gidecek olursak, bir Seraph’ın yalan söylemesi (tövbe bismillah öyle bir şey olamaz, olabilemez) Senfoni’de dissonance yaratır. Resonance’ın aksine dissonance Senfoni’ye bağlı veya onu hissedebilen tüm celestial veya corporeal bireyler tarafından hissedilir. Bu da dissonance yaratan kişinin “I know what you did last summer” tadında şeyler yaşaması olasılığını arttırır. Yalan söyleyen Seraph’ın bağlı olduğu Archangel’a (Aşırı manyak güçlü melekler) bağlı olarak başına gelecek şeylerin ölçüsü değişebilir. Aldanmayın çocuksu masum isimlerine, meleklerin itaatsizlik veya beceriksizliğe pek tahammülleri yoktur. Meşgul edilmeye de öyle… Yani hiçbir alelade melek, terfi etmediği veya ihtiyaç duymadığı sürece Archangel’ını görmek istemez. Hangimiz patronumuza bayılıyoruz ki?
Peki sen dissonance yarattın tak tak tak öldün çık mı diyoruz? Hayır. Bir bireyin Senfoni’ye etkisi varlığının Senfoni içindeki önemi ve büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Yani bir Archangel’ın yarattığı dissonance’la normal bir Seraph’ın yarattığı dissonance eşit değildir. Aynı şekilde koronun en tepesindeki Seraph’ların dissonance’ına kıyasla Mercurian’ların (The Least Divine) yarattığı dissonance devede kulak kalabilir.
Hep Angellardan konuştuk. Peki Demonların resonance ve dissonance kavramıyla etkileşimi nedir? Demonların Senfoni’yle bağlantısı kesilmiş olsa dahi Senfoni’yi hissederler ve bu evrende yaşayan her şeyin de Senfoni’ye etkisi vardır. Resonance’ları kendilerine oluşturdukları bu yeni asi ve bencil kişiliklerinden ileri gelen yeni varlıklarıdır. Demonların dissonance’ları genelde eski angel benlikleriyle yeni benliklerinin çatışması sonucu ortaya çıkan uyumsuzluklar veya başarısızlıklardır. Mesela Balseraph’lar düşmüş Seraphlardır ve Master of Lies olarak bilinirler fakat direkt olarak yalan söyleyemezler. Genelde kurbanlarını manipülatif cümlelerle yaratmak istedikleri gerçekliğe inandırırlar. Fakat bu gerçeklik çelişkiler yaratırsa bu başarısızlık bir dissonance kaynağı olarak Balseraph’ın başını ağrıtabilir.
Minik bir ayrıntı olarak demonların corporeal evrende yürümekten men edildiğini de belirtmek isterim. Yani kendilerinin dünyada olmaları baştan ayağa dissonance’dır. Bu nedenle genelde celestial varlıklarını hissettirecek herhangi bir aksiyondan kaçınırlar. Gerekmedikçe resonancelarını kullanmamak gibi.
Resonance ve dissonance melek ve şeytan ırklarına özgü olarak değiştiği için bu kavramlar sonraki haftalarda ırkların ayrıntılarında daha net görülebilir. Genel geçer bir dissonance kaynağı olarak ise şunu söyleyebilirim: Hiçbir celestial bir ölümlüyü direkt olarak öldüremez. İndirekt cinayeti de ilk defa benden duymuş olabilirsiniz ama bir örnekle anlaşılabileceğimi düşünüyorum. Marcus isimli sevdiğimiz bir demon abimiz (A Dark Dream öyküsünde görülür) bir veterinere yanlış dikiş ipi satarak bir köpeğin ölümüne sebep olmuştur. Organizmada çok daha hızlı çözülen türde bir medikal iple dikildiği için köpekcağızın ameliyat yarası iyileşmeden açılmış ve köpeğin vefatına sebep olmuştur. (Hayvanlara asla zarar vermeyin!) Aynı öyküde pek de sevmediğimiz Adam isimli demon da, bağımlı olduğunu bildiği bir insana yüksek dozda eroin satarak onun overdose nedeniyle ölmesine sebep olmuştur.
Önümüzdeki haftalarda işin inciği ve cinciğine doğru bir yolculuğa çıkıp ırklara giriş yapacağız. O zamana kadar dissonance yaratmayın. Allah muhafaza başımızı Archangel’la Demon Prince’le derde sokmayın e mi?